Derhal "10 adımda söze nasıl girilir" ya da "aptallar için giriş cümlesi" türü bir kitap okumam gerek, derhal. Tam 13 dakikadır düzinelerce cümle yazıp, modifiye edip sildim. Blogger bu debelenişimi kayda almaktan harap ve bitap düştü. O değil de konu dağıldı ortalığa, mevzuyu unutmadan girizgahı tamama erdirmek gerek, o zaman ilk noktada bu paragraf bitsin.
Blogun henüz tam olarak oturamamış üniter yapısına zıt bir şekilde, bugün sana kendimden bahsetmek istiyorum kah bizim zorlamamızla, kah google'ın seni kandırmasıyla buraya gelen sevgili sen.
Ben Ademoğlu, insan kırmasıyım. Evde deist, sokakta müslüman, yatakta sadist, bodrumda satanistim. Yer kürede 20 yıldır faaliyet gösteriyorum, pek tabiki krizlerden ben de etkilendim ama yine de karbonsiyoksit salınımını elden hiç bırakmadım.
Ölümüne yaşamak tek düsturum. Bu mecranın uygunluğu konusundaki şüphelerim yüzünden konu hakkında felsefe yapmamanın daha doğru olacağı kanısındayım, beceremeyeceğim ihtimali üzerine düşünmek dahi istemiyorum. Üstüme gelmemen dileğiyle.
Genç yaşta atıldığım hayatın bana "sen git baban gelsin" demesi üzerine acıların çocuğu sıfatını elde edemediğimden fakir edebiyatı konusunda bir parça fakirim. Tabiki elden geldiğince sıkıntı yaşamaya çalıştım ve bir kısmında başarılı da oldum, lakin geçmişim şu an kendimi sana acındıramayacağım derecede eti cin tüketimiyle dolu.
Bu arada baştan, artık ne kadar başsa, uyarmak isterim ki kısa dönem hafıza kartımın yanmasından dolayı aklıma gelen ya da bana söylenen şeyler bende pek fazla durmaz, devam ederler. O yüzden paragraflar arasındaki mantık sıçramalarına, konu sapmalarına ve bu paragraf gibi bütünlüğü bozucu etkenlere takmamanı istirham ederim. Ne zaman? Birazdan.
20 senedir kendimle birlikteyim, zerre sevemedim. İç çatışma falan gibi afili isimlerle tanımlamak isterdim ama puştluk müessesesinin bu tür psikolojik yaklaşımlara ihtiyacı yok. Bariz puştluk. Şimdi bu terimin argodaki anlamına bakmayıp içgörü yöntemiyle ortaya çıkardığımı ve kendime uygun gördüğümü belirtmeme gerek yok sanırım, hani sonradan ebleh bir gülüşle üstüme gelme de. Neyse. Kastımı açmam gerekirse, stabilite yoksunu bir karar mekanizmasından ibaret şahsımın bir dediği diğerini tutar gibi yapmakta ama tam olarak da becerememektedir. İşbu cümle çok formal olmuştur.
Ya bakma, otobiyografileri de hiç sevmem aslında. Megalomaninin cilalanmış halidir bana göre, kendini koca bir kitapla anlatmak. Ha diyeceksin ki adam Hitler abi, tabi yazacak, beni zerre alakadar etmez, en yakınındaki adam yazsın. Kişi kendini bilir sözünden bu noktada tiksinme hakkına sahibim.
Neyse. Zaten yarıladım bu güzide eseri, hatta daha bile fazlasını yazmış olabilirim, bilemiyorum. Kesme özgürlüğü bana ait, bu konuda hemfikir olmamız lazım.
Pek çok şeyden bahsedebilirim aslında, çocukluğa dair ufak ayrıntılar verdikçe mizah çevrelerince yakından tanınan bir insana benzetilme olasılığım da, senin bu kişiyi tanımayıp beni tatlı, şirin ve sevimli bulma olasılığın da var ama hiç girmesek daha iyi. Belki genişletilmiş ikinci baskıda, satışlara göre.
Tek bir şeyden daha bahsedip konuyu, yazıyı ve kendimi kapatmak istiyorum, ki bu en başta anlatmak istediğim ve beceremediğim şey buydu: Şu kısa zamanda öğrendim ki (bakınız hayattan nasıl da ders alıyorum, sömürüyorum hayatı adeta, umarsızca) uçlarda yaşamak en güzeli. Şimdi beni yalnış anlama, hadi hepimiz adrenalin komasına girelim demiyorum, bu değil çünkü uçlarda yaşamak. Biliyorsun ki boklu değnek metaforunun da öngördüğü gibi iki uç var her zaman. Müthiş sakin bir ömür geçirmek de pek tabiki bir uçtur. Nasıl ki her gününü bir insanın ömür boyu yapacağı aktiviteleri bir kerede yaparak geçiren tipler var; ölüm döşeğinde hayatı gözlerinin önünden kısa film şeridi, hatta reklam kuşağı olarak geçecek insanlar da var. Her ikisi de tercihim.
Ben kendimi bildim bileli orta yola baş koydum. Tavsiye etmiyorum, aklında bulunsun. Söz gümüş, sükut altın, cehalet mutluluktur. Bu basit kura göre yaşadığın vakit sırtın yere gelmez. Ama gel gör ki ortada durmak bilmektir. Ortada olan insan görür, hem kendinden aşağıdakilerin hem de kendinden yukarıdakilerin farkındadır. Ama ne kendinden aşağıdakilere yardım edebilecek durumdadır, ne de yukarıya bakmaktan tutulan boynunu iyileştirebilecek durumda. İstekleri sınırları aşmakla aşmamak arasındadır, çünkü erişilebilecek şeylerin farkında ama erişemeyeceğinin de bilincindedir. Mide özsuyu salgılamayı bile unutan insan Analog Controller sevdasına kapılamaz, çünkü büyük ihtimalle onu bilmiyordur ya da aklında tutacak kadar uzun süre görmemiştir. Keza bol bulduğu yağı götüne süren adamın da ekmek bulmak gibi bir derdi yoktur, o ekmek seçmenin derdindedir, büyük ihtimalle de francalada karar kılar. İkisi de birbirinden habersizdir. Birbirinin farkında değildir. Aslında ikisi de kendileri ve kendi çevreleri dışında pek fazla şeyi bilmezler. Biz ortadakilerse sırasıyla önce bizden kötü durumdakilere sonra da kendimize üzülürüz, en sonunda da üstümüzdekilere fair playe aykırı sözler söyleriz içimizden.
O değil de aklıma geldi, senin üstünde ne var şu an?
22 Dakika
Eser Sahibi S zaman: 23:36
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 İtiraz:
Yorum Gönder