B!

Durum ne kadar sakat, farkında mısın? Bence farkındasın. Balataları sıyırmadan önceki son düzlükteyim, göte şaplağı yiyen arap atı gibi topukluyorum hızla. Nereye gidiyorsun da demiyorsun ya, işte bu duruma içerliyorum. Bu arada Word “göte” kelimesinin altını yeşil yeşil çizdi, kaba sözcük dedi. Artık uzuvlardan bahsetmek dahi yanlış anlaşılıyor, tüyler ürpertici.

Ne diyordum; siklamen. Hakikaten tavrına tek caiz tabirim bu. Dilde tüylenmeye en kesin çözüm sana laf anlatmak, tecrübeyle sabit. Saçmalamaya müsait bu ortamı terapi ayağına kullanıyorsam, sebebi bu işte.


Umursamamazlıkta level atladın be güzelim, hakkını yemeye niyetlenmeden hakkımı yedirmemeyi de beceremiyorum ki. Ne lazım kekoya bisiklet işte. Konuşmasak olmaz mıydı? Düşününce olmazdı aslında, yani o kadar da değil.


Elimdeki fırsatları değerlendirmeyi ömür boyu beceremedim, kolumu kaldırmaya takatim olduğu bir zaman hatırlamıyorum. Ölümüne yaşamaktan daha geçerli bir felsefem de yok. E bu ne demek, bugün olmadı yarın, yarın olmadı öbür gün diye diye, şu entel takımın “hayatı ertelemek” dediği bok konusunda doktora yaptım. “Bok” da dedirtmiyo it. Neyse. Senin için, belki de ilk kez birisi için çaba harcamam gerektiğini enine boyuna düşündüm. Yarın artık çok uzak geliyor çünkü. Bir bakıma hiç yarın gelmiyor, her gün bugün.


Yalnızlık şizofreninin kankası düşüncesiyle, seni kendime anlatmaktansa içimde biriktirip arkadaşlara kustum, dinlediler sağolsunlar. Derdimi, derdini, derman alternatiflerini ve nasıl bir halta yaramadıklarını anlattım durdum. “Peki, neden o aga” diye sorduklarında “aramaya inanmak” mottosundan bahsedesim geldi, kestim. Sensin işte, ne gereği var sebep bulmaya falan, kasmasınlar beni.


Ne dedim; sensin. Abartma diyorsun belki, nedir yani, ne kadar tanıyorum, ne biliyorum, nedir, ne değildir. Ko gitsin be güzelim, başını bilmeden sonuna varmak sıkıcı değil mi zaten? Katil uşaksa onca sır perdesinin anlamı ne? Son sayfayı okumanın dayanılmaz ağırlığına karşı diyetisyen modunda yanındayım. Carpe diem, sen anla.


Kesinlikten kastın ne tam olarak bilmiyorum ama kesinlikle kastın, hem de fazla kastın, ona eminim. Ben tam sonuca ulaşabilecek bir işlem değilim ki, olsam olsam 3 yaklaşık.


Zarardan kaçınma güdüsüne saygım sonsuz ama tecrübeden öte öğretmen bulamazsın, bak büyük sözü dinle.


Bunca zaman empati empati diye bağrındım durdum ama hiç beceremedim itiraf ediyorum. Benimki sadece anlaşılmaya çalışmak için uydurulmuş bi’ kılıf oldu. İlk defa seni anlamaya çalıştım, belki anlar gibi de oldum. Yine de kafi gelmedi elimdeki nedenler. Ya da geldi ama ben görmezden geldim.


Ya aynı şeyleri sevmenin, aynı şeylere gülmenin, aynı düşünmenin, konuşmadan anlaşmanın nesi kötü bilmiyorum ki. Özünde bu delirtiyor beni. Kaçın kaçın kaçın. Nereye kadar. Kim bu seni bekleyen şanslı insan evladı (içses bu şanslı şerefsize küfreder). Nedir, ne olacak onu “o” yapan. Nedir be!


Sıkılmamı bekliyorsun, ben deliriyorum; vazgeçmemi bekliyorsun, ben bana hayır dememeni sağlayacak bin türlü şey düşünüyorum; beni beklemiyorsun, ben seni bekliyorum.


Nereye varacak inan hiçbir fikrim yok, co-pilotsuzum. Gelişine gidiyorum, olmadığı yerde depresyona girmeyi planlıyorum, çıkışta görüşürüz.


Öptüm ya da öyle farzettim.

İmza: Bildiğin ben..

0 İtiraz: