ya rock söyleyecez...

baştan not: anlatacaklarımın gerçekle uzaktan yakından ilgisi vardır fakat bu ilginin boyutu konusunda bir fikrim yoktur. dedelerimizden(dedem de rock dinliyor ya !) , tv'lerden(değişik değişik televizyonlar) , ordan burdan duyduklarımı kaynak gösteririm . sonra "sallıyor musun, ne alakası var? diye sormayın. o an "kurgu" der, koşarak uzaklaşırım...

once upon a time...lan işte eskiden... aşk şarkıları yapılırdı. hani şu sipariş üzerine yapılmış havası veren ama dinleyenleri aptalca gülümseten şarkılar. bu şarkıları da bobby vinton gibi nezih , derli toplu adamlar yapıyordu. bu adamlar sanki sevgilileri ile muhallebi yeyip , doktora yapan adamlar gibiydiler. yanlış anlaşılmasın hala dinlerim onları. hatta o tarz şarkıları sevmişimdir hep. bilmiyorum bir vee, bir vinton , bir sedaka içinde sweet, rose, love, birthday geçen bir şeyler söylese erir giderim şu an.

gençlik isyandır , bilirsiniz. işte bu zamanlarda gençler isyankar bir müzik ihtiyacı ile yanıp tutuşuyorlardı. amerikan siyahi kesmin hüzünlü müziği blues tam da bu noktada devreye giriyordu.
zamanla işçi sınıfı ingiltere'de kendi ile özdeşleştirdi bu müziği. atmosferik, mistik, benim de tanımlayamadığım, hala doğru kelimeyi bulamıyorum, bir şey yapılıyordu. amerikalılar ise siyahi varoşlara indirgemişti müziği,fuck you, malum ayrımcılık.

blues dalga dalga yayılıyordu her yere. blues ,öğrenmesi kolay basit bir müzik sonuçta( hey maşallah ray charles mübarek). x generation o zamanlar ilerde bütün hayatlarını etkileyecek bir müziğin dünyaya yayılmaya başladığının farkında değildi ki zaten olamazdı da!

banliyöden çıkan mick jagger -rolling stones ortaya çıktı ki bu çok önemlidir. insanlık tarihini incelediğimiz kağıtlara fransız ihtilali, istanbul'un fethi, lumiere kardeşler'in doğumu gibi olayların yanına bunu da yazmalıyız bence. ayrıca jagger dostum aynen katılıyorum:
"i can get no satisfaction..."

eric clapton da aynı ortamdan beslendi. o zamanlar siyah müziği yapmaya çalışıp da beceremeyen beyazlar gibiydiler. avrupalıların nba oyuncuları karşısındaki hali gibi( geçmişten bahsediyorum tabi ki de). bir de bazı adamlar ki clapton da dahildir, rock'a zemin olarak blues kullanıp kahraman gördükleri zenci şarkıcılardan çok daha ünlü oldular. helal-i hoş olsun .. . ahhh clapton...ülkenin en büyük blues gitaristiydi. yalnızlığını ve yabancılaşmayı görmüştü blues'da. "bir ben , bir de gitarım bu dünya da yapayalnızım" diyordu. yardbirds diye bir grubu vardı. jimmy page felan da vardı. ailecek dinlemeye giderdik; plağı olan british blues hayranı komşulara. çok fakirdik o zamanlar ... öhm...hayır, ağlamayacağım! hem sahildeki gazinoda müzeyyen senar çıktı da biz mi gitmedik , ha sorarım sana sevgili gönül dostu?

rolling stones vardı... rolling stones the last time adlı şarkıyı yazıyordu ki bu yazdıkları ilk şarkıydı. sadece çalıp söylemeyi bırakıp küstahlık, isyan ve cinsellik temalı sözler yazdılar. sözler ticari , seksi bir hal aldı. jagger’ın gençleri ele geçirmesi de denilebilir buna ya da ebeveyn popülasyonunu kendinden soğutması; ikisi de aynı şey zaten!
rolling stones gibi gruplar yeni bir müzik tarzı arıyorlardı ve bu amaçla da farklı tarzları harmanlıyorlardı.

o yıllar the kinks de enteresan işler yapıyordu. you really got me ile kulaklar tırmalanıyordu , dalgalar şekil değiştiriyordu(bilimsel izahatını yapabilir miyim bilemedim. giremedim bu riske şu an) bu rahatsız ediciydi ama hoştu da! sonra hızlı , amfiyi öttüren the who geldi. gerek giyim tarzı gerekse de yenilikçi tarzı ile pop art sembolü grup çok kışkırtıcıydı. evet yıllardır bir şeyler oluyor, yavaş yavaş yeni bir müzik hareketine geçiliyordu. savaş sonrası doğan insanlar artık yeni bir akıma teslim oluyordu .

artık dünyada olup bitenlerden bahsediyorlardı. enteresan şarkılar vardı... my generation'daki kekeleme şarkının tavrı ile bütünleşiyordu. isyanı içinde zaptetmeye çalışmak gibi bir şeydi . you really got me ve tabii ki like a rolling stone...
ayrıca ilginçtir içinde "yuvarlanan taşlar" olan tek kötü müzikal şey de bir yeşim salkım albümüdür!


folk şarkıcısı bob dylan folk hareketin akustik kahramanıydı. ingilizlerin yenilikleri onu da ateşlemişti. like a rolling stone onun yeni rock tarzının ana damarıydı. bu değişimin ardından birçok insan ondan nefret etti, konserlerde yuhaladı ama o hala en iyisiydi.

cream tarzını amerika ya taşıdı ve seyirciyi çekti. the who ise harikaydı turnelerde. sanki uzaydan gelmiş gibiydiler. saldırgandılar. rolling stones kulüplerde bar taburelerinde otururken bunlar ekipmanları parçalıyorlardı. tabii zaman her şeyi değiştiriyordu... vietnam batağı, avrupa'da çalkantılar... rolling stones şartlara uyum sağlamayı da geçip onu metresi yapıyordu(koçlarım benim). destansı bir blues öyküsü, symphaty for devil, geliyordu. rock blues dan doğmuş ama büyüyüp gelişmişti ve durdurulamıyordu!

bunun gibi bir sürü şey oldu, tanrım o kadar çok ki anlatamam... bilmiyorum belki sonra anlatırım... ama başta dediğim gibi anlattıklarımın gerçek olduğunu iddia etmedim. olabilir de olmayabilir de..."it's just an illusion" ???

fuck you! bundan gerçek bir şey görmedi bu gözler.

0 İtiraz: