gözlerimi açıyorum... annem saçlarımı okşuyor, karşıdaki güzel kız bana gülümsüyor. büyüleyici bir gülümsemesi var. dünyanın tüm lekeli kareleri onun eşsiz gülümsemesinde boğuluyor, unutuyorum o zaman dünyanın yaşlı bir cadı olduğunu. hiç aklıma gelmiyorlar, hatırlayamıyorum tutunamayanlara ne olduğunu.
annem "hadi uyan artık" diyor bir kez daha, bu sefer daha kararlı bir tonda. gözlerimi açıp kapıyorum gerçekten inanabilmek için...bu adı her neyse işte ona...evet herkes hala aynı yerde... ben de gülümsüyorum bu sefer. her şey yorgun bir gün sonrası dalınan tatlı bir uyku gibi. yerimden doğruluyorum. sanki içine girebileceğim en güzel hayatta olduğum için içimi emsalsiz bir coşku kaplıyor. sanki lisede tarih sınavından en yüksek notu aldığımda ilerde olabileceğim tüm iyi şeylere dair içimi kaplayan o his gibi bir şey bu.
uzun gecenin ardından gelen şafağın kızıllığına kadar sabrettim ve şimdi diğer bütün hayatlardan habersiz ben , burada yaşayabileceğim en güzel hayatı yaşıyorum.bazen sabah kahvaltısındaki kızarmış ekmek kokusu, karşı pencerede bizden habersiz büyüyen nergis ve her akşam eve getirdiğim papatyalar aklıma geliyor. o papatyalar an gelince ölüyorlar ama ben yine getiriyorum...yine...yine...tüm güzellikler ölmeli , kural bu ama ben, kaderin açığını yakalayan ben, ölüme karşı koyuyorum. mutlu aşk olmadığını söyleyenlere uzun yıllar sonra, etrafı sarılmış bu deniz ülkesinden tüm varlığımla cevap veriyorum:seni seviyorum..
mutlu aşk, güzel bir hayat ve fazlasını istemediğiniz bir dünya var, burada. isterseniz sizlere gösterebilirim...
şehrin bütün bölgelerinin karıştığı sıkıcı, zamanın kendini ve bizleri öldürdüğü yerlerden birindeydim. odamın camından dışarıya baktığımda bu ölmüş mekana yakışmayan bir şey gördüm. napalm bombası düşmüş ormanın ortasında sağ kalan tek bir papatya..iskelenin ucunda kırmızı elbisesi ile görebileceğim en güzel manzarayı yaratıyordu. rüzgar saçlarını dalgalandırıyor...yavaşça yaklaşıyorum ona doğru ...rüzgar sanki onu bana getiriyor, hissediyor ve yürüyorum. dokunabilecek kadar yaklaştığımda bana doğru dönüyor ve gülümsüyor. büyüleyici bir gülümsemesi vardı...
insanlık antolojisine giren bir şiir yazmak istiyordum ama vazgeçtim. sadece yaşamak istiyorum artık. daha çok sevin beni, daha çok gülün bana, daha çok sevin beni, beni daha çok isteyin...özleyin..
artık umrumda değil bunların hiçbiri. dünyanın batışını değil ; güneşin veda edişini görmek istiyorum ellerim onun ellerinin üzerindeyken. dünya ne zaman bu kadar güzel bir yer oldu, bu lütufkarlığın sebebini merak ediyorum ama araştırmıyorum. sorgulamıyorum "neden ben?" diye. sadece seviyorum...
sonra gözlerimi tekrar açıyorum. annemi arıyor gözlerim , oysa çoktan sabah olmuş . gitmiş annem... kızarmış ekmek kokusu yok ama papatyalar hala ordalar. suyun içinde yüzüyorlar. papatyalar yüzme bilmezler. boğulurlar hemencecik, tıpkı hayallerin-en güzel düşlerin- gözyaşlarında boğulduğu gibi...
belki de süper bir hayatım var diye kandırmak istedim sizleri. "kendi halinde bir insandı, nasıl böyle bir şey yaptı biz de anlayamadık" diyorsunuz belki de. kandırmak istedim sizi dostlar! alçağın tekiyim ben. şu an inanır mısınız, hayatım gözlerimin önünden geçiyor . çok sıkıcı bir film, aslında böyle filmleri izlemem ama oyuncular yabancı değil diye katlanıyorum akıp giden karelere. siz başka bir filmi izleyin istedim, en iyi film oscar'ına aday bir filmi.
annem "hadi uyan artık" diyor bir kez daha, bu sefer daha kararlı bir tonda. gözlerimi açıp kapıyorum gerçekten inanabilmek için...bu adı her neyse işte ona...evet herkes hala aynı yerde... ben de gülümsüyorum bu sefer. her şey yorgun bir gün sonrası dalınan tatlı bir uyku gibi. yerimden doğruluyorum. sanki içine girebileceğim en güzel hayatta olduğum için içimi emsalsiz bir coşku kaplıyor. sanki lisede tarih sınavından en yüksek notu aldığımda ilerde olabileceğim tüm iyi şeylere dair içimi kaplayan o his gibi bir şey bu.
uzun gecenin ardından gelen şafağın kızıllığına kadar sabrettim ve şimdi diğer bütün hayatlardan habersiz ben , burada yaşayabileceğim en güzel hayatı yaşıyorum.bazen sabah kahvaltısındaki kızarmış ekmek kokusu, karşı pencerede bizden habersiz büyüyen nergis ve her akşam eve getirdiğim papatyalar aklıma geliyor. o papatyalar an gelince ölüyorlar ama ben yine getiriyorum...yine...yine...tüm güzellikler ölmeli , kural bu ama ben, kaderin açığını yakalayan ben, ölüme karşı koyuyorum. mutlu aşk olmadığını söyleyenlere uzun yıllar sonra, etrafı sarılmış bu deniz ülkesinden tüm varlığımla cevap veriyorum:seni seviyorum..
mutlu aşk, güzel bir hayat ve fazlasını istemediğiniz bir dünya var, burada. isterseniz sizlere gösterebilirim...
şehrin bütün bölgelerinin karıştığı sıkıcı, zamanın kendini ve bizleri öldürdüğü yerlerden birindeydim. odamın camından dışarıya baktığımda bu ölmüş mekana yakışmayan bir şey gördüm. napalm bombası düşmüş ormanın ortasında sağ kalan tek bir papatya..iskelenin ucunda kırmızı elbisesi ile görebileceğim en güzel manzarayı yaratıyordu. rüzgar saçlarını dalgalandırıyor...yavaşça yaklaşıyorum ona doğru ...rüzgar sanki onu bana getiriyor, hissediyor ve yürüyorum. dokunabilecek kadar yaklaştığımda bana doğru dönüyor ve gülümsüyor. büyüleyici bir gülümsemesi vardı...
insanlık antolojisine giren bir şiir yazmak istiyordum ama vazgeçtim. sadece yaşamak istiyorum artık. daha çok sevin beni, daha çok gülün bana, daha çok sevin beni, beni daha çok isteyin...özleyin..
artık umrumda değil bunların hiçbiri. dünyanın batışını değil ; güneşin veda edişini görmek istiyorum ellerim onun ellerinin üzerindeyken. dünya ne zaman bu kadar güzel bir yer oldu, bu lütufkarlığın sebebini merak ediyorum ama araştırmıyorum. sorgulamıyorum "neden ben?" diye. sadece seviyorum...
sonra gözlerimi tekrar açıyorum. annemi arıyor gözlerim , oysa çoktan sabah olmuş . gitmiş annem... kızarmış ekmek kokusu yok ama papatyalar hala ordalar. suyun içinde yüzüyorlar. papatyalar yüzme bilmezler. boğulurlar hemencecik, tıpkı hayallerin-en güzel düşlerin- gözyaşlarında boğulduğu gibi...
belki de süper bir hayatım var diye kandırmak istedim sizleri. "kendi halinde bir insandı, nasıl böyle bir şey yaptı biz de anlayamadık" diyorsunuz belki de. kandırmak istedim sizi dostlar! alçağın tekiyim ben. şu an inanır mısınız, hayatım gözlerimin önünden geçiyor . çok sıkıcı bir film, aslında böyle filmleri izlemem ama oyuncular yabancı değil diye katlanıyorum akıp giden karelere. siz başka bir filmi izleyin istedim, en iyi film oscar'ına aday bir filmi.
0 İtiraz:
Yorum Gönder