neler başarabileceğimin listesinin yerini alışveriş listesi, pokemon kartlarımın yerini de limiti dolmuş kredi kartları aldı. ne yapacağım, ne yazacağım bilemiyorum.
kanatlı kızlar sadece victoria'da... kanatsızlar ise bu dünya cehenneminde hapsolmuşlar, ay yazık kıyamam...ben mi ne yapıyorum? iyiyim tanımadığım insan, sen nasılsın? ne "orada kimse yok tatlım, hepsini sen kendi kafanda yarattın" mı? şakacılar sizi...ben şu anda paralel bir evrende lüküs bir hayat yaşıyorum. bir çocuğum var adı paralelli, arabam maseratti...back to the reality...bir sevgilim vardı , beni terk etti...oha ya bu kadar uzak, bu kadar paralel mi bu dünyalar?!?
ben şu anda bir şeyler yazıyorum. cehov tasvirleri ile bunu anlatabilsem keşke...yazıyorum ama ne yazdığımı ne yaşadığımı anlatmıyorum. hem anlatamam, hem de "şey" buna izin vermez, onu satamam .
kafka'nın dava'sını, shakespeare'nin romeo ve juliet'ini yazamayan bu ellere lanet ettiğim , hacıya hocaya okuttuğum zamanlar oldu. bazen "amazon'da bir ağaç daha kesildi, lanet olsun sana beceriksiz parmak" diye serzenişte bulundum, çok sert çıktım kendime.
şöyle bir masa kurulsa karşımda dickens, sağımda woolf, solumda dostoyevski...eminim ki dostoyevski beni takma bir isimle çağırırdı. eminim ki bu isim ancak "bobi" kadar karizmatik olurdu, san diego hayvanat bahçesinden bir koala muamelesi görürdüm.
yazdıklarımın anlamanı sormayın yazdıklarım benim anlamım ... unknown artist, of the record, istanbul, haydi bas yo...bu arada michael jackson hala şarkı söylüyor mu, paul mccartney hala insan taklidi mi yapıyor?
insanlardan ve insanlara dair şeylerden biraz uzak kaldım, üzerinize afiyet. bu bazen duraksamama yol açıyor. metropol kirliliğine rağmen görülen o güzel kızın güneş batmadan önce dalınan bir rüya olup olmadığından emin değilim. poyraza karşı inadına dikilip karşıdaki kız kulesi'ne baktığımda kimi düşündüğümü de bilmiyorum...hiçbir halt bilmeyen bu adamın neden yazdığını sorgulayacak değilim,siz de bunu yapmayın. ha günün birinde bir bar çıkışı kameralara yakalanma başarısı gösteririm ve televole reloaded'e çıkarım, nobel falan alırım işte o zaman otobiyografimi yazacağım. ben kendimi biliyorum arkadaş, yapacağım bu denyoluğu! işte o zaman beni durdurun lütfen, "kafka mısın? oğuzcuğum ataycığım varken sen kimsin ulan!?" deyin bana. kendime geleyim gidip playstation oynayayım, mankenlerin resimlerine falan bakayım...
kendimi anlatmak...yazdıklarımda kendimi anlattığımı sananlar büyük bir gaflet içerisindeler. bunu nasıl düşünürsünüz? nasıl size kendimi anlatırım? bunca zamandır sakladığım "şey"i ele vereceğimi mi sandınız?
bazen sanki güç kalkanları devre dışı kalıyor ve siz insanlara karşı savunmasız kalıyorum. siz de inadına inadına üzerime geliyorsunuz. hep bu anı mı bekliyorsunuz kuzum? fazla uğraşmayın size o "şey"i anlatamam . hem anlatsam beni hor görürsünüz, küçümseyip aşağılarsınız. bizden bunca yıldır sakladığın "şey " bu muydu? dersiniz. onu bir kağıt gibi buruşturup bir köşeye fırlatırsınız. yoo, kendimi ele verecek değilim..oğuzcuğum ataycığım, haklısın kuzum.
bunu size anlatabileceğimi zannetmiyorum ama eğer siz bana bir şey anlatmak istiyorsanız kalp şeklinde kokulu mail gönderin. ne bileyim yanımdan geçerken mendilinizi , şalınızı neyim düşürün...yoo , seviyeyi düşürmeyeceğim , vallahi onun için de yazmıyorum. ne için yazıyorum,? şey?efendim? yoo, arkamda ipucu bırakamam. onu size anlatmayacağım...kafka da değilim zaten,nasıl anlatayım? sadece "şey"i bilin istedim. sonra "neden" diye sormayın...ne bileyim..."şey" işte...
0 İtiraz:
Yorum Gönder