Şimdi

Göreceliliğe hastayım. Güzel manita - sıcak soba örneğine bayılıyorum. Einstein'ın ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyorum. Beni soran herkese selam söylersiniz.

Şimdi ilk önce birisi bana hangi zamanda olduğumuzu söyleyebilir mi? Sizinkinden bahsetmiyorum bayım, gelecekteki sevgilimin ve benim içinde bulunduğumuz zamandan bahsediyorum. Nasıl? Ne dediniz? Lütfen ağzınızı bozmayınız. Lütfen. İstihdam ediyorum.

Saat kaç şu an? Kaçı kaç geçiyor, neyi es geçiyoruz? Hangi zaman dilimine sığdı şu dakikaya kadar doğradığım elmalar? Bence hala cebimden yiyorum, durduğum yerde kalori yakıyorum. Elimde avucumda olanı har vurup harman savruyorum, kah gülüyor kah ağlıyor bir güzel günün daha sonuna gelirken yayında ve yapımda emeği geçen herkese teşekkürü bir borç biliyorum, boğazıma kadar borca batıyorum.

Hala bir şeylerin peşinden koşacağıma yol eşittir hız çarpı zaman diye diye ömrünü çürüten hocalarıma benzemeye başlıyorum, gidenin ardından "bayır aşağı vurdurursa kimse tutamaz" diyorum. İnsanlıktan çıktım, bekle beni.

"İnsan hayatı bu kadar değersiz mi" diye bas bas bağıran aktivistlerden olmak istesem de düşünmeden edemiyorum bayım, ben bu bedene ne kadar bedel ödedim? Hiç. Komple baba yadigarı. Atadan dededen devir teslim. Ya siz? Siz ne kadar verdiniz bu şekilsiz yüz, bu sıska vücut, bu çarpık bacaklar için? Ne verirseniz verin, kazıklandığınızı söyleyebilirim. Evet. Bariz kazıklamışlar sizi. Abartmayın lütfen. Ben ne kadar yatırım yaptığınızı değil, başlangıçta ne kadar ödediğinizi sordum. Hiç, değil mi?. O zaman neden bu kadar safsata, nedir bu kendini ve dolayısıyla tüm insanlığı onore etme çabası? Darılmayın ama siz bir hiçsiniz, hepimiz öyleyiz. Bunu er ya da geç fark edeceksiniz ve korkarım fark ettiğinizde derinden bir hasiktir çekeceksiniz. O an yanınızda olmayı çok isterim.

Bu arada baktınız mı saatinize? Yarın olmuş mu? Güzel sevgilim uykuya dalmış olmalı. Bugünlerde zaman mefhumunu kaybetmiş gibi. Belkide bugünler, onun için şuanlardır. Bilemiyorum.

Şu ana kadar neden bahsettiğimi anlamadığınız biliyorum, bunu o kadar iyi anlıyorum ki. Bayım, size tek bir soru sormak istiyorum. Bana ne zaman öleceğimi söyleyebilir misiniz? Tek bir cevap, tek bir cümle size sonsuza kadar ödeyemeyeceğim bir minnet borcu altına girmeme yeter de artar bile. Ne zaman?. Ya da hangi zamanda?

Ne zaman öleceğim bayım? Sizce acele etmeli miyim? Aslında ne saçma bir soru. En fazla ne kadar acele edebilirim ki? Acele etsem bile yetişebileceğimden emin değilim. Pişmanlıktan sıyrılmaya çalışırken eminim aklıma pek çok isim gelecek, kaçının kapısını çalabileceğimi, kaçının çaldığım o kapıların ardında olacağını da bilmiyorum. Cehaletimin farkına şu yazıyı yazmaya başladığımdan beri vardım, tabi bu apayrı bir konu.

Sanırım bir cevabınız yok bayım. Tahmin etmiştim. En azından "gencecik adamsın, Allah uzun ömür versin" gibi ilahiyat kokan temenniler beklerdim sizden ama görüyorum ki siz de topluluk içinde cumaları kaçırdığını söylemeye utanan tiplerdensiniz. Bayramlarda önünüzdekileri taklit ettiğinizi de biliyorum, evet. Utanmayın, emekli olunca imana kuvvet deyip kireçlenmeye namaz bazlı bir çözüm paketi sunarsınız kendinize.

Konudan saptık ve bir hayli uzattık sanırım. Ben de sizin bayım, ben de sizin. Akli sorunlarımı yüzüme vurmanızın hiç bir mantıklı açıklaması olamaz, tüm akrabalarımı bana tek tek hatırlatan küfürlerinizi saymıyorum bile.

Sözlerimi bitirmeme izin verin, yoksa istemeden arkanızdan konuşmuş olacağım. Bayım! Gitmeyin. Zamandan bahsediyordum. Zamanımın geldiğini hissediyorum. Gitmeden gönlümü almaya çalışmanızı tavsiye ederim. Çünkü ben doğduğumdan beri ölüyorum.

0 İtiraz: